Sağlanan metin, Türkiye'nin önemli liderlerinden Turgut Özal'ın hayatını ve politik kariyerini detaylandıran, birden fazla kaynaktan alınmış alıntılar sunmaktadır. Kaynaklar, Özal'ın yakın çevresinden, politikacılardan, bürokratlardan ve aile üyelerinden alınan kişisel tanıklıkları içermektedir. Bu anlatılar, Özal'ın çocukluk yıllarından itibaren din eğitimi, aile hayatı, ekonomik reformları, siyasi yükselişi, 1980 askeri darbesiyle olan ilişkisi, parti kurma süreçleri ve dış politika yaklaşımları gibi çeşitli yönlerini aydınlatmaktadır. Ayrıca, suikast girişimi ve ölümüne dair şüpheler gibi tartışmalı konulara da yer verilerek, onun Türkiye tarihindeki karmaşık ve çok boyutlu etkisi gözler önüne serilmektedir.

Bu derleme, Türkiye'nin önemli siyasi figürlerinden Turgut Özal'ın yaşamı ve kariyerini, onunla yakın ilişkide bulunmuş 66 farklı tanığın anlatıları aracılığıyla sunmaktadır. Kitap, Özal'ın çocukluğundan siyasi yükselişine, liderlik tarzından özel yaşamına ve ani ölümüne kadar geniş bir yelpazedeki olayları, farklı bakış açılarından elde edilen bilgilerle bir araya getirerek okuyucunun bütünsel bir resim oluşturmasını amaçlar. Anlatıcıların kişisel deneyimleri, Özal'ın dini inançları, ailesiyle ilişkileri, özellikle ekonomi alanındaki reformları ve uluslararası siyasetteki rolü gibi çeşitli yönlerini ortaya koyar. Ayrıca, Özal'ın çevresindeki tartışmalar, suikast girişimi ve ailesine yönelik eleştiriler gibi kamuoyunu meşgul eden konulara da ışık tutulmaktadır.

Bu brifing dokümanı, M. Ali Birand ve Soner Yalçın'ın "The Özal: Bir Davanın Öyküsü" adlı eserinden derlenmiş olup, Turgut Özal'ın çocukluk ve gençlik yıllarından, bürokrasi ve siyaset sahnesindeki yükselişine, önemli ekonomik ve siyasi kararlarına, kişisel özelliklerine ve ölümüne kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

1. Çocukluk ve Gençlik Yılları

  • Aile Kökenleri ve Eğitimi: Özal ailesi, baba tarafından Malatya'nın eski ailelerinden olan Cinlioğlu sülalesine mensuptur ve kökleri Seyyid-i Battal'lara kadar uzanmaktadır. Baba tarafında sağlık sorunları olan bir aile olmalarına rağmen, büyük dedeleri İbrahim uzun yaşamıştır. Annesi Hafize Hanım, mahalle mektebinde dini eğitim almış ve çok genç yaşta öğretmenliğe başlamıştır. Babası ise Malatya'da son Osmanlı medresesinin son mezunu olup, dini eğitiminin yanı sıra Arapça, Farsça, Osmanlıca ve matematikte oldukça bilgiliydi. Aile içinde yapılan zihinsel matematik oyunları, çocukların düşünme kültürünü geliştirmiştir.
  • Korkut Özal'ın Anlatımıyla Turgut Özal: Turgut Özal'ın kardeşi Korkut Özal'a göre, aralarında 1.5 yaş fark bulunmaktaydı. Çocuklukları, babalarının Ziraat Bankası müdürü olarak atandığı Söğüt'te başlamış ve anneleri de öğretmendi. Söğüt'ün Osmanlı'nın başladığı yer olması onlara büyük bir tarih şuuru vermiştir. Ertuğrul Gazi'nin türbesini sık sık ziyaret ederlerdi.
  • Talihsiz Çocukluk Kazaları: Turgut Özal, Silifke'de üç sene içinde üç kaza geçirmiştir. Ağaçtan düşmesi, üzerine kaynar su dökülmesi ve eşekten düşerek sol dirseğini parçalaması bu kazalardandır. Özellikle eşekten düşmesi sonrası kolunun "mafsal kırılmıştı" ve "kol kesilecek" denmesine rağmen, halk hekimleri sayesinde kolu kurtulmuştur. Ancak sol kolu sağ kolu gibi işlev görmemiş ve bu durum, pilot olma hayallerine engel olmuştur, zira askeri okullara kabulde sağlık engeli teşkil etmiştir.
  • Hafize Hoca'nın Etkisi: Hasan Celal Güzel'in anlattığına göre, Özal ailesi ile komşu olan ve babası Demokrat Partili olan Güzel'in ilkokul öğretmeni Hafize Hoca, Özal ailesini çok yakından tanımıştır. Hafize Hoca'nın "her zaman ön planda" ve "dışa dönük" bir kişiliğe sahip olduğu, kocaman sesiyle konuştuğu belirtilir.
  • Üniversite Yılları ve Muhafazakar Hareket: Turgut ve Korkut Özal kardeşler, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) okumuşlardır. Korkut Özal, 1946'da İTÜ Talebe Birliği'nin kuruculuğunda yer almış ve İnşaat Fakültesi Talebe Cemiyeti'nin kurucu başkanı olmuştur. Turgut Özal başlangıçta sosyal işlere ilgi göstermese de daha sonra birliğin sosyal işler başkanlığını yapmıştır. Bu dönemde "umumiyetle muhafazakar kadro yönetimi ele aldı." Türk Kültür Ocağı gibi milliyetçi derneklere devam etmişler, Nurettin Topçu ve Ali Fuat Başgil gibi fikir adamlarını tanıma fırsatı bulmuşlardır.
  • Fevzi Çakmak Cenazesi Olayları: Mareşal Fevzi Çakmak'ın vefatı sonrası İstanbul Radyosu'nda düğün havaları çalınması, İTÜ ve İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin tepkisini çekmiş ve Taksim'e doğru yürüyüşe geçmelerine neden olmuştur. Recai Kutan, bu olayın "talebede öyle bir organizasyon dahi olmadan büyük bir reaksiyon meydana" getirdiğini belirtir.

2. Bürokratik Kariyer ve Demirel ile İlişkiler

  • Elektrik İşleri Etüt İdaresi: Süleyman Demirel ve Turgut Özal, 1950'li yıllarda Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nde birlikte çalışmışlardır. Demirel baraj projelerinin inşaat kısımlarını yaparken, Özal elektrik kısımlarının hesaplamalarını yapmıştır. Recai Kutan'ın ifadesine göre, "Elektrik İşleri Etüt İdaresi'ndeki teknik hizmetlerin ağırlıklı olarak yürütücüsü rahmetli Turgut Bey'di."
  • DSİ ve Demirel'in Yükselişi: Demirel, 1955'te DSİ'de Barajlar Dairesi başkanı, ardından da genel müdür olmuştur. Bu dönemde Korkut Özal Malatya DSİ'de, ardından Elazığ'da bölge müdürü olmuştur. Turgut Özal ise Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nde daire başkanı, ardından genel müdür muavini olmuştur.
  • 1958 Krizi ve Menderes ile Tanışma: Korkut Özal, Turgut Özal'ın hayatında planlamaya girişte en önemli olayın 1958 krizi olduğunu belirtir. Bu kriz sırasında Almanya'dan gelen ekonomist Fritz Bade ile ekip çalışması yaparken Adnan Menderes'i yakından tanıma fırsatı bulmuştur.
  • DPT Müsteşarlığı (1967-1971): Turgut Özal, 1967'de Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı'na atanmıştır. Oktay Ekşi, bu dönemde Özallar'ın "Takunyalı Biraderler" olarak ün kazandığını ve Süleyman Demirel'in DPT'yi "dejenere" etmek için Özal'ı oraya getirdiğini iddia eder. Sakıp Sabancı, Özal'ın DPT'ye gelişiyle bürokratik engellerin kalktığını ve hızlı kararlar alındığını vurgular: "Turgut Özal Planlama'ya gelince sanki bir rüya gördük, bir rüya gerçekleşti, bu yetkinin hepsini Planlama'ya bağladı ve yedi kişi yerine kendi takımıyla beraber karar veren dinamik bir kişi oldu."
  • Muhafazakar Görüşler ve ABD Etkisi: Hasan Celal Güzel, Turgut Özal'ın muhafazakar bir grubun gayri resmi lideri olduğunu ancak Batı aleyhtarı olmadığını, aksine "ABD'nin çok tesiri altında" kaldığını belirtir. ABD'deki bürokrasinin olmaması, piyasa ekonomisinin işleyişi ve sivil toplumun gücünden etkilendiğini ifade etmiştir. Ancak aynı zamanda Ortadoğu'daki İslam ülkeleriyle anlaşmalara öncelik verilmesini istemiştir.

3. Siyasi Hayata Giriş ve 12 Eylül Öncesi

  • Öğretmenlik ve Askerlik: Turgut Özal, 1961'de ODTÜ'de yarı zamanlı matematik hocalığı yapmıştır. Engin Güner, Özal'ın "görüşlerini o kadar ikna edici ve rasyonel bir şekilde" anlattığını ve üçlü dörtlü rakamları kafadan çarpabilme yeteneğiyle dikkat çektiğini belirtir. Emin Çölaşan, Özal'ı ODTÜ'deki ilk matematik hocası olarak anar ve kendisinin "küçük asker" lakabını taktıklarını, derslerinde kopya çektiklerini mizahi bir dille anlatır. Özal, DPT'de yedek subaylığını yapmıştır.
  • Adalet Partisi (AP) Kuruluşu: Süleyman Demirel, AP'nin kuruluşunda Turgut Özal ile birlikte birçok konuya beraber karar verdiklerini ifade eder.
  • Londra ve Keban Barajı Finansmanı: Ekrem Pakdemirli, Özal'ı 1964'te Londra'da Keban Barajı'nın finansmanı için 150 milyon dolar ararken tanıdığını belirtir. Onu "fevkalade geniş görüşlü, bağnaz olmayan ve çevresine önem veren bir insan" olarak tanımlar.
  • Milli Selamet Partisi (MSP) Dönemi: Recai Kutan'a göre, kendileri 1968-1969'a kadar AP'yi desteklese de, Necmettin Erbakan'ın Odalar Birliği meselesi sonrası yollar ayrılmıştır. Turgut Özal, 1977 seçimlerinde MSP'den İzmir adayı olmuştur. Korkut Özal, ağabeyinin bu adaylık konusunda ailesinden muhalefet görmesine rağmen Şeyh Mehmet Zahit Efendi ile danıştığını ve onun "git aday ol, siyaseti öğren" tavsiyesi üzerine aday olduğunu belirtir. Süleyman Demirel, seçim sonrası Özal'a Merkez Bankası başkanlığını teklif etmiş ancak Erbakan karşı çıkmıştır.
  • MESS ve İşçi Grevi Olayı: Semra Özal, Turgut Özal'ın MESS'teyken işçilerin "Turgut Özal'a ölüm" yazıları yazmasına ve greve giden işçilere lokavt yaptırmasına tanık olduğunu anlatır. Kemal Türkler'in adamlarının fabrika kapısına gelmesi üzerine Turgut Özal ile birlikte arabayla oraya gittiklerini ve meseleyi hallettiklerini ifade eder.
  • Suikast Girişimi İddiası: Semra Özal, bir akşam evlerinin bahçe kapısının dışında iki gölge gördüğünü ve Özal'ı aramadan evvel silahını alıp madenci feneriyle dışarı çıktığını, bunun üzerine şahısların kaçtığını anlatır.
  • ABD Dönüşü ve İş Hayatı: Semra Özal, Turgut Özal'ın siyaseti her zaman düşündüğünü ancak maddi birikim gerektiğini düşündüğünü belirtir. ABD dönüşü İstanbul'da birkaç fabrikada çalışmasının bu birikimi edinmek için olduğunu söyler. Çelik endüstrisinde ortaklık yapmış ve MESS'te başkanlık yapmıştır.

4. 24 Ocak Kararları ve 12 Eylül Darbesi

  • Kararların Hazırlanması: 24 Ocak Kararları, Türkiye'nin 1958 krizine benzer bir ekonomik tıkanıklık yaşadığı dönemde Turgut Özal ve ekibi tarafından hazırlanmıştır. Korkut Özal, bu kararların hazırlanmasında Turgut Özal'ın özel sektör, dış tecrübe ve bürokrasi deneyiminden faydalandığını belirtir. Hüsnü Doğan, kararların büyük ölçüde Rus Sefareti yanındaki kiralık evde hazırlandığını ve Özal'ın her çalışmayla tek tek ilgilendiğini ifade eder. Hasan Celal Güzel, kararların bir IMF programı olmadığını, "tamamen Türkiye'nin hazırladığı ve Türkiye'nin o günkü şartlarına bağlı olarak" hazırlandığını vurgular. Semra Özal, günlerce evlerinde çalışıldığını, kendisinin sandviç ve yemek hazırlayarak ekibe yardımcı olduğunu anlatır. Emin Çölaşan'a göre, Özal bu kararları kendisine gizlice anlatmış ancak yazmamasını istemiştir.
  • Uygulama ve Hukuki Çerçeve: Hasan Celal Güzel, 24 Ocak Kararları'nın "eksik kararlar" olduğunu, çünkü sadece Bakanlar Kurulu kararnamelerine dayandığını ve yasal düzenlemelerin olmadığını belirtir. Bu durum, dönemin siyasi kilitlenmesi ve Parlamento'nun çalışmamasıyla açıklanır. Kararların Demirel'in onayıyla çıktığını, Özal'ın sadece inisiyatif aldığını ve ekiple hazırladığını ekler.
  • Ekonomik Etkileri: Cüneyt Ülsever, 24 Ocak Kararları'nı "Türk insanının dünyayı kavramasında çok önemli bir adım" olarak niteler ve Anadolu'da palazlanan müteşebbis sınıfının varlığını Özal'a borçlu olduğunu ifade eder. Gündüz Aktan, bu kararların Türkiye'ye piyasa ekonomisini getirdiğini ve dış dünyada büyük bir reform olarak kabul edildiğini belirtir. Kaya Erdem, kararların "ilk defa yapısal bir değişiklik getiren" ve "dışa açılmayı ön plana çıkaran" bir istikrar programı olduğunu vurgular. Özellikle döviz darboğazını aşmak ve ihracatı artırmak hedeflenmiştir. Rüşdü Saraçoğlu, IMF yönetim kurulunun bu kararları "son derecede ciddi, son derecede önemli" bulduğunu ve beklemediklerini dile getirdiğini aktarır.
  • Bürokratik Engeller ve Özal'ın Çözümleri: Kaya Erdem, ihracatı teşvik konusunda bürokrasinin bilgisizliğine değinir ve DPT müsteşarının Dünya Bankası'na yazı vermeyi reddetmesi üzerine kendisinin Hazine müsteşarı olarak bu yazıyı verdiğini ve 100 milyon dolarlık yardımı alabildiklerini anlatır.
  • 12 Eylül Darbesi ile İlişki: Hasan Celal Güzel, Turgut Özal'ın generallerle görüşerek ekonominin durumunu anlattığını ve bu brifinglerin "12 Eylül'ü ileriye alınış bir brifing" olduğunu savunur. Emin Çölaşan, 24 Ocak Kararları'nın dış ülkeler ve uluslararası ekonomik kuruluşların etkisiyle alındığını ve Demirel'in onayı olmadan Özal'ın bir bürokrat olarak bu kararları alamayacağını belirtir. Emre Kongar ise, Özal'ın 12 Eylül darbesi ile sahneye çıktığını ve onu darbeden soyutlamanın tarihi saptırmak olacağını iddia eder. Kenan Evren, darbenin tek sebebinin "Türkiye'nin içinde bulunduğu terör ve anarşi ortamı" olduğunu, 24 Ocak Kararları'nın başarısız olmasının Meclis'teki kilitlenmelerden kaynaklandığını belirtir.

5. Askeri Yönetim Döneminde Özal'ın Rolü

  • Başbakan Yardımcılığı: 12 Eylül darbesi sonrası Turgut Özal, Bülent Ulusu hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev almıştır. Bu dönemde ekonomiden sorumlu tek yetkili olması, ona geniş bir inisiyatif alanı sağlamıştır.
  • Banker Krizi (Banker Kastelli): Cevher Özden (Banker Kastelli), bankerlik faaliyetlerinin Kasım 1981'de bankaların bankerlere sertifika satmasını yasaklayan bir kanunla sona erdirildiğini anlatır. Turgut Özal'ın yurt dışına gittiğini öğrenince dönemin Cumhurbaşkanlığı baş danışmanı Adnan Başer Kafaoğlu'nu aradığını ve kendisine "Sen merak etme, sana öyle bir enstrümanlar getireceğiz ki, sen bu ülkenin jeneratörüsün" denildiğini aktarır. Ancak daha sonra kendisinin batmasının arkasında Bankalar Birliği'nin kararlarının olduğunu, halka "Banker Kastelli'yi Turgut Bey batırdı" diye yanlış yansıtıldığını iddia eder. Kenan Evren ise banker olayının kendi zamanlarında başladığını ve bankaların iflas ettiğini belirtir.
  • Mal Beyanının Kaldırılması ve İktisadi Devlet Teşekkülleri (KİT): Ali Bozer, askeri yönetim döneminde tartışılan önemli konulardan birinin mal beyanının kaldırılması olduğunu ve bunun temel sebebinin yurt dışındaki Türk paralarını Türkiye'ye getirmek olduğunu belirtir. Ayrıca KİT'lerin anonim şirketlere dönüştürülmesi fikrinin de tartışıldığını ve kendisinin koordinasyonunda özelleştirme tasarısının hazırlandığını ancak askeri idare sonrası değiştirildiğini ifade eder.
  • Özal'ın Çalışma Tarzı ve Disiplin İddiaları: Kenan Evren, Özal'ın "biraz disiplinsiz" olduğunu, Ekonomi Yüksek Kurulu'nda kendi dediğinin yapılmasını istediğini ve bu yüzden iki kez istifa ettiğini ancak kendisinin kabul etmediğini, üçüncü istifasında ise maliye bakanıyla birlikte ayrıldıklarını söyler. Onu "kendine buyruk, kafasına eseni yapmak isteyen bir tip" olarak tanımlar.

6. Anavatan Partisi'nin (ANAP) Kuruluşu ve Yükselişi

  • Parti Kurma Kararı: Özal, 12 Eylül darbesinden sonra siyasetten uzaklaşmış ve Amerika'da Dünya Bankası'nda görev yapmıştır. Hüsnü Doğan'ın anlatımına göre, Özal 1982'de Ankara'ya döndükten sonra parti kurma çalışmalarına başlamıştır. Korkut Özal, ağabeyinin ilk başta siyasete girmek istemediğini, "siyaset adam yeme makinesidir" dediğini ancak 24 Ocak Kararları'nın değiştirilmeye başlaması üzerine yeni bir parti kurma fikrine sıcak baktığını belirtir. Ahmet Özal, babasının 56 yaşında olmasına rağmen siyaset yapmaya inancından dolayı girdiğini ve "eğer bugün ben bu inandığım şeyleri yerine getirmezsem yarın öbür dünyada Allah bana bunun hesabını sorar" dediğini aktarır.
  • Kuruluş Süreci ve Gizlilik: ANAP'ın kuruluşu büyük bir gizlilik içinde yürütülmüştür. Hüsnü Doğan, kurucuların parti kuruluncaya kadar birbirlerini tanımadığını, "riskli bir ortam" nedeniyle isimlerinin yazılmadığını ve parti isminin ve ambleminin bile son ana kadar saklandığını anlatır. Mustafa Taşar, komutanları ziyaret ederek parti kurma izni aldıklarını ve 1982 Eylül'ünde bu kararı verdiklerini söyler. Kenan Evren, sağda iki parti olmasını istediklerini (Turgut Sunalp'in partisi ve Özal'ın partisi) ve solda iki partiye izin vermediklerini, çünkü baraj altında kalacaklarını düşündüklerini açıklar.
  • Veto ve Engellemeler: Semra Özal, ANAP'ın kuruluş sürecinde 7 kurucunun veto edildiğini ve son gece bir kişinin daha silineceğinin söylendiğini anlatır. Hüsnü Doğan, kendisinin de veto edilenler arasında olduğunu ve bu durumun zor olduğunu belirtir. Ekrem Pakdemirli, DPT'de çalışan arkadaşlarının kurucu olmasının kabul edilmediğini ve veto yiyenlerin ailelerine durumu anlatmakta zorlandıklarını dile getirir.
  • Seçim Kampanyası ve ANAP Selamı: Hüsnü Doğan, ANAP iktidara geldiğinde seçim beyannamesinin aynen hükümet programı olarak Meclis'te okunduğunu, bunun Türkiye'de bir ilk olduğunu belirtir. ANAP selamının ise Turgut Özal'ın Elazığ mitinginde gazetecilerin isteği üzerine iki elini başının üstüne kaldırmasıyla "birlik, beraberliği simgeliyor" diyerek doğduğunu anlatır. Video kasetlerinin kullanılması da bir ilk olmuştur.
  • 1983 Seçimleri ve Kenan Evren'in Etkisi: Kenan Evren, 4 Kasım'da yaptığı konuşmanın Turgut Sunalp'in isteği üzerine olduğunu ve üstü kapalı bir konuşma olduğunu belirtir. Özal'ın ise bazı konuşmalarına sinirlendiğini ifade eder. Hüseyin Aksoy, 5 Kasım sonrası teşkilatlara gönderdiği genelgede "İktidar olacağımız kesindir, ayın 4'ündeki konuşmaya, bir başka konuşmaya takılmayın" dediğini aktarır. Korkut Özal, Evren'in konuşmasına seçmenin cevap vereceğini düşündüklerini söyler. Oktay Ekşi, Özal'ın büyük çoğunlukla tek başına iktidara gelmesinin asker için "sürpriz" teşkil ettiğini ve "siyaset mühendisliğine soyununca başlarına ne geldiğini" gördüklerini belirtir.
  • Banker Kastelli ve MDP: Cevher Özden, MDP'den İmren Aykut'un kendisinden kürsüye çıkıp Özal aleyhinde konuşmasını istediğini ancak reddettiğini, çünkü Özal'ın devlete ve millete hizmetinden başka bir şey bilmediğini ve karalamayacağını söyler.

7. Başbakanlık Dönemi Politikaları ve Kişisel Özellikleri

  • Ekonomik Reformlar ve Dönüşüm: Kaya Erdem, Özal'ın Türkiye'ye ilk defa "yapısal bir değişiklik getiren" ve "dışa açılmayı ön plana çıkaran" bir istikrar programı uyguladığını vurgular. Özal'ın döneminde ithalattaki kotalar kaldırılmış, Türk parasının kıymeti korunma kanununda değişiklikler yapılmış ve "kambiyo rejiminde yapılan değişiklik bir reformun ötesinde devrim vasfında bir değişikliktir." Rüşdü Saraçoğlu, Özal'ın "ideolojik olarak hem Reagan'a hem Thatcher'e çok yakın" olduğunu ve "dünyadaki genel vizyonu son derece yakalamış" bir lider olduğunu belirtir. Sakıp Sabancı, Özal'ın düşünen insanların yapabileceği "ilerici fikirler" getirdiğini ve sanayicilerin sorunlarını çözdüğünü ifade eder.
  • Altyapı ve Teknoloji: Hüseyin Aksoy, Özal döneminde fiziki altyapıda çok önemli değişimler yapıldığını, bütün köylere elektrik götürüldüğünü, yol ve telefon hatlarının yaygınlaştırıldığını belirtir. Özal'ın "elektrik benim tabirime göre bir medeniyet paketidir" dediğini aktarır. Erkal Zenger, Türkiye'ye renkli televizyon, otomatik telefon, dijital santral ve otoyolların Özal ile geldiğini söyler. Özal'dan önce döviz bulundurmanın, yabancı sigara ve içki bulundurmanın suç olduğunu ve Özal ile bunların legalleştirildiğini vurgular.
  • Yönetim Anlayışı ve Ekibi: Hüsnü Doğan, Bakanlar Kurulu'nu 23 kişiye indiren, Hazine Müsteşarlığı'nı kuran ve çeşitli bakanlıkları birleştiren bir çalışma grubu oluşturduklarını belirtir. Özal'ın bakanları işin uzmanı olmayan, menajerlik ve siyasi yönetim yapabilecek kişilerden seçme prensibi olduğunu ifade eder. Cem Duna, Özal'ın teknolojiye büyük bir merakı olduğunu, bilgisayarlarla programlar düzenleyebilecek seviyeye geldiğini ve "insanlara yatırım yapan ülkelerin, XXI. yüzyılda kazanacağına inanmaktaydı" der.
  • Cesaret ve Bilgi: Gündüz Aktan, Özal'ın en önemli karakter özelliğinin cesareti olduğunu ve bunun kaynağının "çok inançlı bir insan" olmasının yanı sıra "bilgili bir insan" olmasından geldiğini belirtir.
  • Kürt Sorununa Yaklaşım: Cengiz Çandar, Halepçe Katliamı'nın Turgut Özal'ı çok etkilediğini ve Türkiye'nin Kürt politikasındaki asıl değişimin 1988'de Halepçe'den kaçan Peşmergelere kapıların açılmasıyla başladığını belirtir. Özal'ın bu kararı "bütün sorumluluğu alarak" verdiğini ve askerlerin buna "şiddetle karşı çıktıklarını" ekler. Ayrıca, Özal'ın bir "legal Kürt hareketinin" yararlı olacağını düşündüğünü ve PKK'nın terörden vazgeçmesi gerektiğini Talabani aracılığıyla Abdullah Öcalan'a ilettiğini iddia eder. Hüsnü Doğan, 1983'te çıkan Kürtçe konuşma ve yayın yasağının kendileri iktidara gelmeden iki ay önce çıktığını ve bunun uygulamasının ANAP'a mal edildiğini belirtir. Özal'ın bu yasağı daha sonra kaldırdığını ekler.
  • Dış Politika ve Vizyon: Engin Güner, Özal'ın dış politikada "iyi ilişkilerin ancak iyi ekonomik işbirlikleri sayesinde kurulabileceğine inandığını" ve "Türkiye'nin Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu üçgeninde çok önemli stratejik bir konumda bulunduğu" bilinciyle hareket ettiğini belirtir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği projesini başlattığını ve Yunanistan'ı bile dahil ettiğini vurgular. Şerif Egeli, Özal'ın yurt dışı gezilerine iş adamlarıyla gittiğini, onların dünya piyasalarını görmelerini ve iş bağlantıları kurmalarını sağladığını anlatır. Zeynel Abidin Erdem, Özal'ın Kazakistan parlamentosunda bir Türk iş adamının vergi sorununu anında çözdürerek yatırımcıları teşvik ettiğini aktarır.
  • Saddam ile İlişkiler ve Körfez Savaşı: Güneş Taner, Özal'ın Körfez Savaşı öncesinde Bush'u Saddam'ın Kuveyt'i işgal edeceği konusunda uyardığını ve "pire için de yorgan yakar" diyerek Saddam'ı iyi tanıdığını belirtir. Hüsnü Doğan, savaş sırasında Köşk'te kriz masası kurulduğunu ve Özal'ın sürekli uluslararası liderlerle (Bush, Mitterrand, Thatcher, Rafsancani, Hafız Esad, Hüsnü Mübarek) temas halinde olduğunu söyler. Taha Yasin Ramazan'ın Türkiye'ye gelerek ambargo kararına karşı durulmasını istediğinde Özal'ın "Saddam Hüseyin'e söyleyin. biraderim bir an evvel Kuveyt'ten çekilsin" dediğini aktarır. Mesut Yılmaz, Özal'ın Kuzey Irak'a girme konusunda Genelkurmay ve kendisiyle farklı düşündüğünü ve bu konuda başarılı olamadığını belirtir. Rüşdü Saraçoğlu, savaş sırasında vatandaşların döviz çekilişlerini karşılamak için Almanya'dan iki özel uçakla 500 milyon mark banknot getirildiğini ve yaşanan lojistik sıkıntıları anlatır.
  • Kişisel Karakter ve Eleştiriler: Ali Bozer, Özal'ın "Anayasa'yı bir kere ihlal etmekle bir şey olmaz" dediğini ve hukuku gerektiği kadar dikkate almadığını, mühendis gibi davrandığını eleştirir. Gündüz Aktan, Özal'ın çalışma disiplini konusunda randevularına sadık kalmadığını ve dışişleri bakanlarını kapıda beklettiğini belirtir. Emre Kongar, Özal'ın "devletin İslamlaştırılması" yönündeki adımlarını eleştirir ve bunu "ılımlı İslam" çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti gibi laik bir ülkede "geri adım" olarak değerlendirir. Ahmet Özal, babasının cumhurbaşkanlığı için kararını kendisinin verdiğini ve "bu imkanını varken, bunu kullanmalıyım" dediğini aktarır.
  • Haneedanlık ve Yolsuzluk İddiaları: Semra Özal, kendisi ve ailesi hakkında çıkan "hanedanlık" ve "yolsuzluk" dedikodularının, Özal'ın icraatına kusur bulamayan muhalefet tarafından üretildiğini savunur. Oğlunun televizyon kurmasına ve kızının evliliklerine yönelik eleştirilere değinir.
  • Başörtüsü ve Laiklik: Oltan Sungurlu, başörtüsü meselesinin Özal döneminde Adalet Bakanlığı'nın gündeminde olmadığını, Özal'ın bu konuyu idari yollarla ve rektörlerle çözmeye çalıştığını belirtir. Kendisinin "Ben annemin başını açtıramam, karımın başını örttüremem" diyerek demokratik bir tavır sergilediğini aktarır. Ancak Cüneyt Ülsever, Özal'ın "liberalleşme adı altında hem ekonominin bütün kurallarını, hem Anayasa'yı, hem toplumun ahlak kurallarını çok yozlaştırdı" ve özel televizyon kurulmasına destek vererek oğlunu ortak etmesini buna örnek gösterir.

8. Cumhurbaşkanlığı Dönemi ve Ölümü

  • Cumhurbaşkanlığı Kararı: Ahmet Özal, babasının cumhurbaşkanı olma kararını kendi verdiğini ve Türkiye'nin "çok hızlı geri gider" endişesiyle bu kararı aldığını belirtir. Mehmet Keçeciler, prensip olarak Özal'ın cumhurbaşkanlığına karşı olduğunu, çünkü parlamenter sistemde başbakanın asıl olduğunu ve cumhurbaşkanlığının sembolik bir makam olduğunu düşünmüştür. Süleyman Demirel, Özal'ın %21.75 oy oranıyla Çankaya'ya çıkmasına karşı çıktığını, "milletin çoğunluğu ile çıkmalı" görüşünü savunduğunu belirtir.
  • Köşk'teki Değişimler ve Çalışma Tarzı: Semra Özal, Köşk'teki alaturka tuvaletler ve eski mutfağın yenilenmesini istediğini, Atatürk'ün yatak odasını ve banyosunu tamir ettirip kullandıklarını anlatır. Kenan Evren, kendi döneminde Köşk'te tasarruf tedbirleri uygulandığını, Özal döneminde ise personel sayısının arttığını belirtir. Yıldırım Aktürk, Özal'ın cumhurbaşkanlığında daha düşük bir tempoda çalışsa da "çok yoğun bir programı" olduğunu, asıl mesaisini gece yarısı yaptığını ve çok az uyuduğunu ifade eder. Özal'ın "inanmış bir kimse" olarak namazlarını Köşk'te kıldığını ancak "hiçbir zaman aşikar bir biçimde yapmazdı" ve Muhafız Alayı Camii'ne giderek askerlerle birlikte Cuma namazı kıldığını ekler.
  • Mesut Yılmaz ile İlişkiler: Mesut Yılmaz, Özal'ın kendisini "tutucu ve muhafazakar" bulduğunu, kendisinden çok daha radikal ve devrimci olduğunu söylediğini aktarır. Cengiz Çandar, Özal'ın Mesut Yılmaz'ı kendi siyaset okulundan saymadığını ve parti kuruluşu sırasında kendisine empoze edilmiş bir isim olarak gördüğünü belirtir.
  • Ölümü ve Tartışmalar: Semra Özal, Turgut Özal'ın ölümünün "yaygın tıkanma" nedeniyle ani kalp durması sonucu olduğunu, kendisinin düşerken vefat ettiğini anlatır. Hüseyin Aksoy, Özal'ın vefat haberini Houston'da ameliyat geçirdiği sırada öğrendiğini ve hastanedeki hemşireler ile Filistinlilerin ağlamasıyla çok duygulandıklarını belirtir. Cenaze töreninde F-16'ların uçağa eşlik etmesi de dikkat çekici bir anı olarak anlatılır. Ölüm nedeni hakkında çeşitli komplo teorileri ortaya atılsa da, kaynaklarda net bir bilgi bulunmamaktadır. Musa Öztürk, Özal'ın ölümünün ardından "yaygın tıkanma" teşhisi konulduğunu ve bunun o dönemde sık görülen bir durum olduğunu belirtir.

9. Özal'ın Mirası ve Değerlendirmeler

  • Ekonomik Dönüşümün Lideri: Birçok tanık, Özal'ın Türkiye'nin ekonomik dönüşümündeki liderliğini ve piyasa ekonomisine geçişi sağlayan kararlarını vurgulamaktadır. Sakıp Sabancı, Özal'ı "düşünen insanların yapabileceği işler" yapan bir lider olarak niteler.
  • Vizyoner ve Pragmatik Lider: Şerif Egeli, Özal'ın "çok büyük vizyonu" olduğunu ve iş adamlarına yol gösterdiğini belirtir. Musa Öztürk, Özal'ın dış politikada "diplomat gibi müzakereci" ve "işadamı, tüccar gibi pazarlık ederdi" yorumunu yapar.
  • Yasalarla İlişkisi: Rüşdü Saraçoğlu, Özal'ın "yasalarla, çok büyük bir değişimi, çok hızla gerçekleştirmeye çalıştığı" için "yasal konularda birtakım kestirme yollar" kullandığını, bunun doğru olmadığını ancak değişimi hızlandırmak için yaptığını belirtir. Ali Bozer de "Anayasa'yı bir kere ihlal etmekle bir şey olmaz" ifadesini eleştirerek, onun hukukçu değil mühendis gibi davrandığını söyler.
  • Değişen İmajı: Ertuğrul Özkök, başlangıçta Özal'a karşı bir tutum sergilemesine rağmen, Özal'ın Cezayir halkından Türkiye adına özür dilemesi ve bireysel özgürlükleri ön plana çıkaran ekonomik reformları sonrası "Özalcı" olduğunu belirtir.
  • İletişim ve Pazarlama Yeteneği: Ertuğrul Özkök, Özal'ın "pazarlama kavramını iyi bilen bir insandı" diyerek, "çağ atlama" sloganının Rus müsteşardan esinlenerek propaganda aracı olarak kullanılmasını örnek verir.
  • "Seçilmiş Padişah" Eleştirisi: Oktay Ekşi, Özal'ı "seçilmiş padişah kişiliğine sahip kişi" olarak niteler ve "keyfiliği yasallaştırma meraklısıydı" diyerek eleştirir.
  • Derin Devlet ve Suikast İddiaları: Mehmet Barlas, Kartal Demirağ suikastı sonrası "Eski düzenin temsilcileri Özal'dan çok mutsuzlar" yorumunu yapar. Kartal Demirağ'ın Cenevre'deki otel hesabının kimler tarafından ödendiğini Özal'ın bildiğini ancak "devletin menfaatleri daha önemlidir" diyerek konunun üzerine gitmediğini belirtir. Mehmet Keçeciler ve Engin Güner de "çıkar gruplarının" bu tür bir harekete girişmiş olabilecekleri şüphesini dile getirir.

10. Aile İlişkileri ve Kişisel Yaşamı

  • Eşi Semra Özal'ın Desteği: Semra Özal, Turgut Özal'ın çalışmalarına büyük destek verdiğini, evlerinde yapılan gizli toplantılarda yemekler hazırladığını ve zor zamanlarda yanında olduğunu belirtir. Özellikle İskenderun'daki gümrük memuru olayında Şerif Egeli'ye yardımcı olarak mahkemelik olan üç arkadaşı hapisten kurtarması, onun etkinliğini ve yardımseverliğini gösterir.
  • Çocukları ve Özel Hayatı: Semra Özal, çocuklarının (Ahmet ve Zeynep) siyasetin getirdiği zorluklarla karşılaştığını, özellikle oğullarının "Amerikalı" ve kızının "davulcu" olması gibi nedenlerle eleştirildiğini anlatır. Özal'ın "hanedanlık" suçlamalarına karşı "biz çok normal aileyiz" diyerek tepki verir. Ahmet Özal, babasının siyasetten yorulsa da inancı ve ülkeye hizmet etme arzusu nedeniyle devam ettiğini söyler.
  • Teknoloji ve Bilgisayar Merakı: Engin Güner, Özal'ın teknolojiye olan büyük merakını, bilgisayar programları yazabilmesini ve bu konuyu öğrenmeye ne kadar zaman ayırdığını anlatır. Özal'ın, gelecekte medeniyetin seviyesinin bilgisayar kullananların oranıyla anılacağına inandığını ve internetin gelecekte gazetelerin yerini alacağını öngördüğünü belirtir.
  • Davos ve Uluslararası İlişkiler: Cem Duna, Özal'ın Davos'ta yarattığı "güzel bir hava" sayesinde Türk-Yunan dostluğunun geliştiğini anlatır. Kendisinin dış politikada alışılmadık pratik çözümler ürettiğini ancak her zaman Dışişleri'ni yanına almaya çalıştığını belirtir.
  • Yunanistan ile İlişkiler: Gündüz Aktan, Atina ziyaretinde Yunanistan gizli servisinin tercüme oyununu ve Özal'ın konuşmalarının yanlış aktarılmasını anlatır.
  • Orta Asya ve Türk Cumhuriyetleri: Hüseyin Aksoy, Özal'ın Türk cumhuriyetleri ziyaretlerini ve Sultan Nazarbayev'in kendilerine at eti ikram etmesini ve Türkmenistan'da Türk insanlarına vatandaşlık verilmesini anlatır. Cengiz Çandar, Özal'ın Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov'u hiç sevmediğini belirtir.
  • Ölüm Öncesi Seyahatler ve Yorulma: Metin Yalman, Özal'ın ölümünden önceki Orta Asya gezisinin çok yoğun ve yorucu geçtiğini, gece gündüz çalıştığını belirtir. Zeynel Abidin Erdem, Özal'ın bu yoğun tempoda sağlığını zorladığını ve "Türk milletinin bu morale, bu ölçülere ve bu değerlere ihtiyacı var" diyerek ülkeye hizmet etme azmini vurguladığını anlatır.
  • "Tekkeye Soktu" Manşeti: Semra Özal, Turgut Özal'ın Orta Asya gezisi sırasında bir tekkeyi ziyaret etmesi ve orada bağdaş kurarak çay içmesinin, "Özal paşaları tekkeye soktu" manşetiyle basına yansıdığını ve bunun kendisini üzdüğünü belirtir.
  • Kişisel Anılar ve Duygusallık: Semra Özal, Özal'ın ölmeden önce ailesini bir araya topladığını ve bunun "sanki o son vedaydı" hissini verdiğini anlatır. Ayrıca, Houston'daki kalp ameliyatından sonra eşine "onu çok sevdiğini" yazdığını ve "Yunus Gibi" şarkısını dinlemeyi çok sevdiğini aktarır. Ölümünün ertesi günü Yıldırım Akbulut'un kendisinden istifasını sunduğunu ve Özal'ın tabutunun F-16'lar eşliğinde İstanbul'a götürülmesini de duygusal anılar olarak paylaşır.

11. Önemli Fıkralar ve Deyimler

  • Lahmacun ve Rakı Fıkrası: Erkal Zenger, Özal'ın favori fıkrasını paylaşır: Hamburg'da bir Alman ve bir Türk'ün restorana gitmesi ve Türk'ün "Hamburger yok lahmacun var. Bizde bira olmaz rakı var" demesiyle başlayan sohbetin sonunda Alman'ın "Hans ne olacak bu Almanya'nın hali?" demesi. Bu fıkra, Özal'ın mizah anlayışını yansıtmaktadır.
  • Polis Olayı: Ahmet Özal, babasının başbakanken polis çevirmesinde ehliyetini aramasını, polisin onu tanıyınca hazır ola geçmesini ve babasının polisi teselli etmeye çalışmasını komik bir anı olarak anlatır.
  • "Koca Kafalı Hüsnü" Lakabı: Hüsnü Doğan, Houston'da Özal'ın kalp ameliyatı sonrası kendisini ziyaret ettiğinde ona "Koca Kafalı Hüsnü" lakabını taktığını ve bu lakabın nasıl ortaya çıktığını anlatır.
  • "Çağ Atlama" Sloganı: Ertuğrul Özkök, "çağ atlama" deyiminin asıl mucidinin 1987'deki Rus müsteşarı olduğunu, kendisinin bu ifadeyi Özal'a aktardığını ve Adnan Kahveci'nin bunu seçim kampanyasında slogan olarak kullanma fikrini geliştirdiğini belirtir.